Plaklar Sayfa: 1/2 Kültürel materyaller yazılı, sesli, kayıtlı, basılı ve tabii biçimlerde insanlık tarihinden günümüze kadar taşınmıştır. Fotoğraf, film, ses, maket, heykel, resim, yazı vb. biçimlerle/araçlarla geleceğe aktarılan bilgi kayıtlı belgelerden birisi olan taş plaklar ile plastik plaklar da Türk müzik kültürünün önemli parçası olup, bir dönemin tek ve nazik arşiv miraslarıdır. Bu miras, gelecekte kurulacak Türkiye Ses Bankası'nın da çekirdeğini oluşturacaktır. Türkiye her alanda olduğu gibi bu alanını da ihmal etmiştir.
Ne yazık ki, Türk musiki tarihinin başlangıç yılları, bilinçsizce yok edilmiş ve hatta çöpe atılmıştır. Türkiye'de eğitim, bilim ve kültür alanındaki eksikliklere ve vurdum duymazlığa son vermek için kendini bu alanların bilinçli bir mensubu olarak gören, öngörülü insanların işbirliği yapması gerekir. Pek çok alanda yapılması gereken işbirliğinin, Türkiye Ses Bankası alanında da yapılması için ilgili kişi ve kuruluşlar olan TRT, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, Kültür Bakanlığı ve kişisel arşiv sahiplerinin duyarlılığına ihtiyaç vardır. Ortak bir çalışma komisyonu ile planlanmış iş ve üretim sonucunda ; Türk müzik tarihi ile müzik kültürümüz kayıt altına alınacaktır. Bunlara Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile Kafkas ve Balkan arşivlerinden alınacak kopyalar da ilave edilirse, müzikte akademik düzeye sahip, dünyanın en büyük arşivi ortaya çıkarılacaktır. Böylece hiç olmazsa kendi sesimize de kulak vermiş olacağız. Tabii ki, ilk yapılacak iş, taş plaklar ile makara bantlardaki sesleri, çağdaş laboratuar ortamına sahip bilgisayar destekli bir stüdyoda CD'lere aktarmaktır. Bu nedenle sizlere taş plakların geçmişini ve durumlarını aktarmakta yarar görüyorum.
1877'de Edison fonografı, 1887'de Emile Berliner gramofonu icat etti. Avrupa'da yaygın olarak dinlenilen ses kayıtları ve bunları seslendiren sanatçıları, genel olarak sanat çevresi tanır oldu. Hem gramofon, hem de taş plaklar, sanat çevresinin müzik dinleme ihtiyacının karşılanmasında önemli bir yeniliktir. Sertleştirilmiş balmumuna reçine katılarak yapılan plaklar, sert fakat esneyince kırılır olmasından dolayı Türkçe'de 'taş plak' diye adlandırılmıştır.
1900'lü yıllarda özellikle azınlık aileler ile zengin müslüman sosyete çevresinde yaygınlaşan taş plak modası, Osmanlı'nın son zamanlarında ve özellikle İstanbul ve İzmir gibi kültür mirası olan ve sanat çevresi gelişmiş önemli ticaret merkezlerinde yaygınlaşmaya başladı. İlk örnekleri, 78 devirli plaklardı ve bu plakların her iki yüzünde iki kısa şarkı da olabiliyordu. Hafız Sami, Tanburi Cemil Bey, Hafız Osman, Kemani, Amâ Recep, Hamiyet Yüceses, Zeki Müren gibi pek çok ender rastlanacak kalitedeki sesin kayıtları, taş plaklara kaydedildi.
1960'lı yıllarda 'Long Play' denilen 33 devirli plastik plakların piyasaya çıkmasıyla 78 devirli plakların üretimi yavaş yavaş sona ermeye başladı. Aslında taş plaklar bir yana, taş plakların üzerindeki resimlerden 1911-1970 yılları arasındaki sanatçıları tespit etmek ve müzik türlerini sınıflandırmak mümkündür. 1910'larda da kağıt koruma gömleğiyle sunulan taş plaklar 1920'lerde bir albüm türü olan ciltli muşambada veya deri gözenekler içinde sunuldu.
Dönemin grafik sanat anlayışı ile birlikte müzik kültürünü de yansıtabilen plak kapları, sanatçıların yaşam biçimleri ve döneminin geleneklerini, sosyal yapısını, yıldızlaşan insanları, ekonomik, sosyal ve kültürel alt yapıyı da kısmen gösterebilir.
Türkiye'de batı tarzı yahut uyarlama "popüler müzik" türü 1920'den sonra Cumhuriyet aristokrasisi ile azınlıklar tarafından yaygınlaştırıldı. Özellikle kanto ve tangolar batılılaşmanın ve yeni bir müzik kültürü yaratmanın temel taşı olarak görüldü. Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi kültür politikasının müzikteki göstergesi olan kanto ve tangolar, Türk sosyetesi için Türkçe'ye uyarlanmış, Türki bir tarz, bir format tutturularak zamanın müzisyenleri tarafından moda haline sokulmuştur. Bu konuda ilk meşhur olan Seyyan Hanım'dır. Türkçe bestelenmiş ilk tango olarak bilinen "Mazi" adlı tangoyu çıplak sesle 1932 yılında taş plakta söyledi. Columbia, Odeon, Sahibinin Sesi firmalarıyla yeni sanatçılar ve yeni taş plaklarla yeni müzik türleri de yaygınlaştı.
Bakım
Yapısal özelliği nedeniyle taş plaklar, kolay zarar görebilen hassas sesli bir materyaldir. Bu materyalin korunması, bakım ve onarımında dikkat edilecek ana noktalar şunlardır :
· Çizikleri ve kırıkları yapışkanlarla kapatılmamalı.
· Mümkünse eldivenle kullanılmalı.
· Pikap üzerinde üst üste konulmamalı.
· Plakların ve diskin temizliği, kullanımdan önce ve sonra yapılmalı.
· Plastik plakların temizliği yumuşak, çizmeyen temiz bir bez ve saf su veya 5/1 oranında suya ilave edilen metil alkolle yapılabilir.
· Tercihen musluk suyu yerine arındırılmış su kullanması uygun olur.
· Temizlik yaparken pamuk veya yumuşak bezi, çizgilere ve diske uygun olarak yuvarlak açılarla kullanmalı.
· Temizleme çalışması, elastiki bir madde üzerinde ve plak üzerine fazla basınç yapılmadan uygulanmalı.
· Tüm plak türlerinde dikkat edilecek genel özellik, sadece su ya da su katkılı temizlik maddeleridir.
· Alkol katkılı temizlik maddeleri su ile uygulanmaz ise taş plaklara zarar verebilir.
· Taş plakların kırılma ihtimali daha yüksek olduğundan, mutlaka çok yumuşak sünger üzerinde veya buna benzer bir tabaka üzerinde temizlik yapılmalı.
Koruma
Arşivlik plaklar için en iyi koruma, plakları dik bir şekilde tutmakla başlar. Pek çok materyali etkileyen sıcaklık, nem, kir ve toz, düzensiz kullanım ve üst üste dizilim, aşırı basınç ve ağırlık uygulaması, kullanım hataları ile mekanik ya da kimyasal hasar en önemli tahrip faktörleridir. Büyük bir arşiv için 21 derecelik bir sıcaklık sabit tutulmalıdır. %40-%50 oranında bir nem ile ani ısı değişiklikleri de zarar verici faktörlerdendir. Güneş altında ya da yoğun ışık veya ısı kaynağı ortamında da plakların bozulması kaçınılmaz olur.
Tozsuz ve kaplı ve kapaklı ortamlarda arşivlenmesi gereken plakları en iyi koruma yöntemi, elbette CD'lere kopyalayarak plakların kullanımdan kaldırmaktır. Plakların kopyasını ses kasetine veya CD'ye kaydettikten sonra mümkünse vakum ya da pudra sürülerek saklamalı.
Eskimiş kirli veya mikroplu kapaklar, doğabilecek biyolojik zararları önlemek için yenilenmelidir. Orijinal kılıflarında muhafaza edilen plakların düzenli olarak dezenfekte edilmesi şarttır. Ayrıca, orijinal deri ve benzer maddelerden yapılan kalın albümlerden de kurtulmakta yarar vardır. İthal asit oranı düşük kağıtlar ile pirinç kağıttan kılıflar içinde koruma en ideal yöntemdir. Sıradan sert kağıtlarda korunan plaklar sık sık kullanılıyorsa çizilmesi kaçınılmaz olur. Naylon vb. kılıflar ise plaklarda zamanla kimyasal bozulmalara yol açabilir.
Unutulmamalıdır ki en iyi koruma, plakların CD'lere kopyalanması ve CD'leri kullanıma sokarak, plakların müze ortamında tutulmasıdır.
Kısa Pop Tarihi ve Müzik Terimleri Sözlüğü |